Semerkant’a İktidar
ve Bilim İnsanları
Orijinal adı: Samarcande
Çeviri adı: Semerkant
Yazar: Amin Maalouf
Çevirmen: Ali Berktay
Yayınevi: Yapı Kredi
Yayınları
Baskı Yeri, Baskı
Tarihi: İstanbul, Kasım 2006
Baskı
sayısı: 39. Basım
“Şu alacalı bulacalı yeryüzünde bir
adam dolaşır, ne zengin ne yoksul, ne mümin ne kâfir, yaltaklanmaz hiçbir
hakikate, saygısı yok hiçbir kanun… Şu alacalı bulacalı yeryüzünde, bu yiğit ve
hüzünlü adam kim ola?” (Semerkant, 194)
Amin Maalouf Lübnan doğumlu olup, yazdığı kitaplarda
da doğuya ait ögeleri ustaca işleyerek kullanmaktadır. Semerkant kitabında da
Ömer Hayyam’ın rubailerinden oluşan, doğunun efsanevi yazması Rubaiyat ile iki
insanın öyküsünü birleştirerek bize aktarıyor. Bu iki insandan biri olan
Rubaiyat’ın şairi, matematikçi, astronom ve filozof Ömer Hayyam ile bu yazmanın
oluşumunu bize anlatırken, ondan bin yıl sonra yaşamış adaşı olan Benjamin Omer
Lesage ile bize bu yazmanın Titanik ile birlikte okyanusun sularına gömülüşünü
anlatmaktadır.
Nişapurlu
Ömer Hayyam ilimi, yaşamayı, bu fani dünyanın gizemini çözmeyi ne kadar çok
sevmişse, iktidardan da bir o kadar korkmuş ve kaçınmıştır. Bütün bu sakınma
çabalarına karşı her zaman kendini olayların ortasında bulmuştur. Bilge, adil
ve her konuda eğriyi doğrudan ayıra bilen bir adam olması onu çoğunlukla
iktidar sahipleri için vazgeçilemez bir yardımcı ve arkadaş yapmıştır.
Nizamülmülk ondan bizzat sahib-haber
olmasını istemiştir ama Ömer Hayyam kibar bir dille bu teklifi reddetmiştir ve
onu asıl ilgilendirenin insanların sırlarından ziyade dünyanın sırları olduğunu
belirtmiştir. Kendi yerini doldurması için yolda tanıştığı bir bilgin olan
Hasan Sabbah’ı önermiştir ama Nizmülmülk iktidarının bu adam yüzünden tehlikeye
girdiğini fark edince bir entrika ile bu adamı sürgüne yollamayı başarmıştır.
Hasan Sabbah bunun intikamını Alamut kalesin de kurduğu tarikattan ayaklı bir
hançerini Nizamülmülk’e yollayarak almıştır. Ömer Hayyam’ın karısı Cihan, Teken
Hatun’un en sadık dostudur ve Ömer’in “yırtıcı hayvan kafesi” diye adlandırdığı
saray hayatını sevmektedir. Bu yırtıcı hayvan kafesinde kalmayı ve hayatının
geri kalanını burada şan ve şöhret içinde sultanlar gibi geçirmeyi istemiştir
lakin bu yırtıcı hayvanların bir birlerini hırpalamaları, boğazlamaları
arasında kendi yaşamı da ellerinin arasından kayıp gitmiştir. Hayyam bunun
gerçekleşmemesi için çabalamış ve iktidardan uzak durmuştur lakin hayatının
aşkını bu uğurda kaybetmiştir.
“… ‘Ben bir ilim adamıyım herkes bana saygı duyup itibar ediyor, niye kaderimi
köpekle parsın arasındaki kadere bağlıyayım?’ Dövüşün sonunu beklemeden sırtını
dönüp kaçmış. O zamandan beri yırtıcı hayvanın kendi izinde olduğunu düşünüyor
ve mağaradan mağaraya, kulübeden kulübeye dolanıp duruyormuş. ”(Semerkant 148)
Semerkant kitabında geçen, yukarıda bir kısmı
alıntılanmış meselde bu kargaşa gayet güzel açıklanmıştır. Ömer Hayyam parsla
köpeğin kavgasından kaçmıştır fakat peşini bırakmamışlardır. Gücü elinde
bulunduranlar, aklın ve bilimin gerçek güç olduğunu bildiklerinden, bilim
adamlarının peşini hiçbir zaman bırakmamışlardır. Bilim adamları iktidardan uzak durmaya
çalışmışlardır ama hiçbir zaman tamamen uzak duramamışlardır, gelen teklifleri
nazik bir dille geri çevirmişlerdir ve kendileri için önemli olanın dünyayı
keşfetmek olduğunu ayrıca bu işlerin içinde bulunacak kadar insanlar ve insan
ilişkileri üzerine bilgi sahibi olmadıklarını söylemişlerdir. Albert Einstein
da bu bilim adamlarına bir örnek olarak verilebilir. Kendisine İsrail devlet
başkanı olması teklif edilince şu sözler ile geri çevirmiştir.
“İsrail Devleti’nin teklifinden çok derinden etkilendim ve aynı zamanda
bu görevi kabul edemeyeceğim için üzüldüm ve utandım. Bütün hayatım boyunca
objektif konularla uğraştım, bu nedenle insanlarla ve resmi işlevlerle
uğraşacak doğal yeteneğe ve deneyime sahip değilim.” Albert Einstein
İktidar sahiplerinin de bildiği gibi bir gücün
gelişip, büyüyüp ve kök salabilmesi için bilimde önemli bir unsurdur bundan
ötürü bilim adamları da güç sahiplerinin vaz geçilemez yoldaşları olmuşlardır.
Nizamülmülk, Ömer Hayyam sahib-haber olmayı reddedip yerine Hasan Sabbah’ı
önerdiği zaman şu sözleri söylemiştir.
“…Emirlerin en makbulü âlimlerle yarenlik edendir, demezler mi?” (Semerkant, 87)
Hasan Sabbah da şu sözler ile karşılık vermiştir.
“Âlimlerin en kötüsü emirlerle yarenlik edendir, de derler.” (Semerkant, 87)
Hasan Sabbah’ın Nizamülmülk’ün sözlerine karşı
çıkmasındaki neden iktidara ve güce sahip olanların bu güçlerini devam ettirmek
adına bazen ikna ederek bazen de zorlayarak bilim insanlarını yanlarında
bulundurmak ve onların bilgilerini kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak
istemişlerdir. Hasan Sabbah’ında savunduğu gibi bilim adamları bilimlerini
emirler için değil, kendileri ve insanlık için yapmalıdırlar.
“Ben gezgin bir filozofum, ne evim var ne barkım,
kimsenin sorumluluğunu üstlenmemek için evlenmedim, bu adamın peşime Mesih veya Mehdi’ymişim gibi
takılmasını da istemiyordum.” (Semerkant, 195)
Cemalleddin kimsenin onun peşine bir Mehdi, bir
öndermişçesine takılmasını istememiştir çünkü kimsenin sorumluluğunu üstlenmek
istememiştir buna rağmen bu dileği gerçekleşmemiş kendisini olayların ortasında
bulmuştur. Çünkü bu adam onu bir lider gibi görüp, ağızından çıkan sözleri
birer emir, yerine getirilmesi gereken eylemler gibi algılayıp şahı öldürmüştür
ve Cemaleedin’de şahın öldürülmesindeki suç ortağı gibi görülmüştür.
Düşünce insanları olan bilim adamları kendi
üzerlerinde bilimin sorumluluğu haricinde başka bir şeyin sorumluluğunu
istememektedirler. Onlara bilimin sorumluluğu haricinde bir sorumluluk
yükleyecek olan görevlerden kaçınmışlardır ama bu işte o kadar da başarılı
olamamışlardır. Amin Maalouf bunu bize Semerkant kitabında Ömer Hayyam’ın
gözünden tarihsel bir roman şeklinde akıcı bir dille anlatmıştır.
Kaynakça:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder