Türkiye Kapağı
Fransa ve Almanya Kapağı
Ben bu kitabı okuduktan sonra kitaptaki mitolojik karakterleri araştırmaya karar verdim ve işte araştırmam aşağıda umarım beğenirsiniz ve size faydası olur. İyi okumalar !
Apollon
- Apollon ideal bir gençlik figürü, ayrıca müzik, şiir ve güzel sanatlar tanrısıydı.
- Karmaşık kişiliği ile ışık ve güneş, okçuluk, hekimlik ve şifa tanrısı da sayılır ama salgınlara ve hastalıklara yol açma gücüne de sahi olduğuna inanılır.
- Büyük bir kehanet tanrısı sayıldığından, Delphoi’de bulunan en ünlü Yunan kehanet evi ona adanmıştır.
- Tasvirlerde bazen lir ya da kithara çalarken, bazen de sadak, kullanılmaya hazır ok ve yay tutarken görülür.
Pan’la yarışma
Apollon mızrapla çalınan telli çalgı lirde daha bebekken
ustalaşır. Hermes sığırlarını çaldığı Apollon’dan özür dilemek amacıyla on ilk
liri yapıp verir. Ancak, Hermes’ in oğlu ve çobanların tanrısı Pan daha iyi bir
çalgıcı olduğu kanısındadır. Syrinks adlı bir nympha sırnaşmalarına boyun
eğmemek için bir saz yığınına dönüşünce, bu sazlar bir dizi düdük haline
getirir ve çaldığı ezgilerin Apollon’unkilerden daha üstün olmasıyla
böbürlenir. İki tanrı arasında bir yarışma düzenlenir ve dağ tanrısı Tmolos
hakem seçilir.
Bir diğer mit bizim kitabımızın “Midas’ın Kulakları”
bölümünün esinlenildiği mittir. Pan’nın kaba ezgileri Apollon’nun hoş
nağmelerine yenik düşer. Frigya kralı Midas bu kararı verince, Apollon ona Eşek
Kulakları takar.
Pan
Pan Yunan mitolojisinde kırın ve çobanların tanrısıdır. Yarı
keçi yarı insan halinde tasvir edilir. Kırlarda aniden insanların karşısına
çıkıp görüntüsüyle insanları korkuttuğu için panik sözcüğü buradan türemiştir. Tanrı
Pan, Hermes'in oğludur ama annesinin kim olduğu bilinmiyor. Tanrıların, insan
kılığında değil de hayvan kılığında düşünüldüğü ilk zamanlarda Pan da keçi kafalıydı;
sonradan bu keçi kafasından sadece boynuzlar ve sakalı konarak, yüzü insan yüzü
oldu.
Pan'ın Flütü
Frigler'in doğa tanrısı Pan, doğayı korumak için ülkesinde
dolaşırken güzeller güzeli orman perisi Syrinks'le karşılaşır. Ona aşık olur,
diler döker ama nafile, orman perisi kendini Tanrıça Artemis'e adamıştır
(Artemis ve rahibeleri sonsuza kadar bakire kalmaya ant içmişlerdi). Tanrı
Pan'dan kurtuluş olmadığını anlayınca kaçar, Pan onu kovalar ve bir pınarın
kenarında tam onu yakalayıp sarılmak isteyince, Syrinks, kardeşleri su
perilerine yalvarıp yardım ister.
Su perileri Syrinks'i saza çevirirler, Pan'ın kolları bir
demet saza sarılır. Pan üzüntü içinde derin bir of çeker. Birden ortalığı
hüzünlü ve tatlı bir melodi kaplar. Pan anlar ki bu ses sazlardan çıkmıştır.
"Bari bu şekilde benim ol" der. Değişik boylarda yedi saz keser,
bunları balmumu ile yan yana yapıştırarak Syrinks adını verdiği müzik aletini
icat eder. Bu müzik aletine günümüzde panflüt diyoruz.
Midas’ın kızı
Attis |
Kybele, Attis (ateş) adlı erkeğe aşık olur. Kral Midas da
onu kızıyla evlendirmek istemektedir. Attis, Kral Midas'ın kızıyla evlenmek
üzereyken karşısına çıkarak çıldırtır ve kendi kendisini hadım etmesine neden
olur. Akan kandan çiçekler, menekşeler biter ve Attis bir çam ağacına dönüşür. Bir
başka efsaneye göre Attis, ana tanrıçanın tek başına yarattığı oğludur, büyüdükten
sonra da onun sevgilisi olmuştur. Attis Efsanesinde simgelediği gibi akan kan
yitirilen erkeklik gücü daha evrensel bir nitelik kazanarak bereket ve
canlılığın daha geniş bir alana, yani bütün doğaya geçmesini sağlamaktadır.
Silenos
Kır tanrısı Pan’ın ya da Hermes’le bir Nympha’nın oğlu olduğu rivayet edilir. Görüntüsünün tanrı Pan’a benzemesi onun oğlu olduğu iddiasını güçlendirse de, aslen Frigyalı olduğu ve bölgede su tanrısı diye anıldığı da bilinir. Animizmin inanç olarak hakim olduğu dönemde su tanrısıdır da, Tanrıların Olympos’a çekilmesinden sonra kahramanların yanında ikincil karakter rollere düşmüştür. Bu itibarla Tanrı Dionysos’un yanında bilge kişiliği ile yer alır. Hatta Dionysos’u onun büyüttüğü ve yetiştirdiği söylenir. Şarap yapmayı ilk o bilmiş ve Dionysos’a öğretmiştir. Mitolojide bilinen en meşhur hikayesi Kral Midas ile yaşadığıdır.Kübele (Kibele)
Anadolu’da Kibele’yi ana tanrıça olarak kabul eden bir
topluluğun tapınmaya dayalı bir organizasyon biçimini Frigyalılar döneminde
kazandığı sanılmaktadır. Eski metinler Koribantlar denilen Frigyalı Kibele
rahiplerinin psişik yeteneklere sahip olduklarını, tılsımlı taşlar
kullandıklarını ve kendilerini hadım ettiklerini bildirmektedir. Enerjik
etkinliğe sahip olduklarına inanılan bu tılsımlı taşlardan en ünlüsü vaktiyle
Pessinus’ta bulunan, Kibele kara-taşı olarak bilinir. Friglerde bereket ve
çoğalmanın simgesi olmuştur. Bu inanış daha sonra Yunanlılara ve Araplara
geçmiştir.
Dionysos
- Dionysos şarap, bitki ve eğlence tanrısıydı.
- Babası ve onu doğuran kişi Zeus’tur. Annesi ise Semele’dir.
- Roma mitolojisindeki karşılığı Bacchus’tu.
- Tiyatronu koruyucusu olarak adına şenlikler düzenlenirdi.
- Simgeleri flüt, çiçek demeti ve üzüm salkımıydı.
Dionysia
Dionysos antik yunan dünyasında Dionysia dene şenliklerle
anılırdı. Kökeni belki de bir Trakya bereket ayinine dayanan gizemli Dionysia
ziyafetli, içkili ve cümbüşlü ortamıyla tanınırdı. Atina’da birkaç gün süren,
bir geçit alayının ve sanat gösterilerinin düzenlendiği. bir kentsel şenlik
havasında kutlanırdı. Efsaneye göre Dionysos’a maiyette eşlik ederdi.
- Kitaptaki ay tanrıçanın kim olduğu tam olarak belirtilmemiş. Antik yunanda ilk başlarda Selene Ay tanrıça olarak tapınılmaktaydı ama daha sonraları Selene’nin yerini Apollon’nun ikiz kardeşi avcılık ve bekâret tanrıçası Artemis aldı. Bu yüzden kitapta kimden bahsettiğini tam anlayamayız.
Selene |
Artemis |
Kaynakça:
Albayrak/Canan/Anadolu’da Kybele-Attis Kültü/Yüksek Lisans Tezi/Ankara/2007
Ntv Yayınları/Mitoloji/2010
MİDAS ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?
Midas’ın ölümünden yüzlerce yıl sonra Helenlerce yazılan bir
mitolojiye göre; Adeta bir çekirge sürüsü gibi doğudan Anadolu’ ya giren
Kemmer’ler kısa zamanda Orta ve Güney Anadolu’ ya yayılırlar. Midas orduları
ile Gülek Boğazı’nda Kimmerler’i karşılar ancak yenilerek Gordion’a çekilir.
Düşmanın saldırıları sonunda Gordion yerle bir olur. Bu
yenilgiyi kabullenemeyen Midas, şehrin surları üzerine çıkar ve boğa kanı
içerek intihar eder.
Kafatası üzerinde Hacettepe Üniversite Hastanesi Beyin
Cerrahi ve Nöroloji Servisinde yapılan bilimsel çalışmalarla Midas’ın intihar
etmediği aksine başına sert bir cisim vurularak öldürüldüğü ispatlandı.
MİDAS EŞEK KULAKLI DEĞİLDİ !
Yine bir mitolojiye göre; Midas, ormanda gezerken Tanrı
Apollon ile keçi bacaklı Satir’ in müzik yarışmasına rastlar ve hakem olur.
Oyunu flüt çalan Satir’ den yana kullanınca Tanrı Apollon çok sinirlenir.
“Güzel müziği ayırt edemeyen kulak insan kulağı olamaz. Sana eşek kulağı
yakışır “ diye bağırır ve Midas’ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürür...
Gordion’da bulunan eserler arasında eşek kulaklı bir erkek
başını betimleyen bir terrakota (toprak büst) bulundu. Ancak, bunun Midas’ın
eşek kulaklı halini değil de bir Satir’ i tasvir ettiği kabul edilir. Yine
Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde yapılan bilimsel çalışmalarda, Midas’ın ana
karnında bir hastalığa yakalandığı ve kulak kanalları asimetrik olarak doğduğu
anlaşıldı.
Asimetrik kulak yapısı nadir görülen bir hastalık şekli.
Önden veya arkadan bakıldığı zaman bir kulağın diğerinden çok daha yukarıda
veya aşağıda olduğu görülür. Çirkin bir görünüm oluşturan bu hastalık Midas’ın
kafatasında belirgin izler de bırakmış. Halkından utanan Midas’ın sürekli
olarak başına geçirdiği bir serpuşla gezdiği, kulaklarını hiçbir zaman
göremeyen halkının ise, Krallarının kulakları hakkında yorum yaparak,
göremedikleri kulakları eşek kulağına benzeterek Kralları hakkında dedikodu
yaptıkları düşüncesi kuvvet kazandı.
KAFATASI SERÜVENİ
Belgeselde, Midas’la ilgili mitolojilere bilimsel
açıklamalarla değinilecektir. Ayrıca, Midas’ın peşini bırakmayan kötü kaderinin
günümüzde süren öyküsü de ekrana getirilecektir.
Yıl 1957. Uzun yıllar Gordion’ da kazı yapan Prof. Dr.
Rodney S. YOUNG başkanlığındaki kazı ekibi, 300 m. çapındaki tümülüsün eteğinde
açtığı tünel ile ardıç tomruklardan oluşan mezar odasına ulaşır. Yazar Seton
LLYOD’ o günleri şöyle anlatır *
“Bu kitabın yazarı bir hafta sonra kazıyı görmeye
gittiğinde, havada hala ardıç talaşının keskin kokusu vardı. YOUNG’ ın açmış
olduğu delikten odaya girişiyle çok heyecanlı bir sahne yaşamış olsa gerek. Tam
önünde durduğu yerin altında, üzerinde Kral’ın iskeleti bulunan büyük kerevet
çökmüş, iskelet, çürümüş yirmi bir kat keten ve yünlü örtünün altında yarı,
yarıya gömülmüş duruyordu. Ama, daha ilk adımda onun dikkatini çeken 2600 yıl
sonra ilk kez içeri dolan havanın etkisiyle çözülmeye başlayan ahşap eşyanın
odanın sessizliğinde açıkça duyulan hafif çıtırtılarıydı. Tuttuğu altın olan
Midas’ın mezarında ne yazık ki, bir gram bile altın eşya çıkmadı. Kral’ ın
silahı bile yoktu.“
SERÜVEN BAŞLIYOR
Mezar’ ın açılmasıyla Ankara’ dan çağrılan bilim adamlarının
arasında Ord. Prof. Dr. Muzaffer ŞENYÜREK de vardır. Mezardan çıkarılan madeni
ve ahşap eserler, o zamanki adıyla Ankara Arkeoloji Müzesi’ ne taşınır. 159 cm
boyunda ve yaklaşık 60 yaşlarında öldüğü belirlenen bir erkeğe ait İskelet ise,
DTCF Paleoantropoloji Bölüm Başkanı olan ŞENYÜREK hocaya incelenmesi için
verilir.
1961 yılında ŞENYÜREK’ in uçak kazası ile vefatından sonra
iskelet, Prof. Dr. Enver BOSTANCI ‘ya intikal eder. O’ nun da emekli olması
üzerine DTCF Dekanlığınca görevlendirilen bir heyet odadaki eşyaları ve diğer
kazı malzemelerini Paleoantropoloji deposuna taşır. Bu depoda 1990 - 91
yıllarında bir temizlik ve düzenleme yapılır ve bazı kemikler ile işe
yaramadığı düşünülen malzemeler atılır. İlgililerce var olduğu söylenen Midas’a
ait gövde iskeletin, bu çalışmalar sırasında kaybolduğu iddia edilir.
kafatası ise, 1992 yılında, Fizik ve Antropoloji Bölüm
Başkanı Prof. Dr. Erksin GÜLEÇ’ in eline geçer. Anıtlar ve Müzeler Genel
Müdürlüğü Kafatasının müzeye teslimi konusunda bir çok kez Prof. GÜLEÇ ile
yazışır. Ancak, teslimat GÜLEÇ’ in bilimsel çalışmalarının uzaması nedeniyle
bir türlü gerçekleşmez.
MİDAS’IN LAYIK OLDUĞU YER
Programın ön araştırmaları sırasında Prof. Dr Erksin GÜLEÇ
ile yaptığım söyleşide, Prof. GÜLEÇ bu bilgileri doğrulayarak yalnız
kafatasının kendisinde olduğunu söyledi.
Programın Yönetmeni ve bir Arkeolog olarak, Ankara Anadolu
Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen Kral Midas’a ait temsili mezar odasında,
ölü hediyelerinin çoğunun aslına uygun olarak sergilenmekte olduğunu ve Prof.
GÜLEÇ’ in müzeye teslim edip adı geçen bölümde sergilenmesini düşündüğü
kafatasını program çekimleri sırasında müzeye teslim etmesini rica ettim. Bunun
üzerine, Prof. GÜLEÇ, teslim işlemini belgeselimizin çekimi sırasında yapmaya
karar verdi.
05 Şubat 1998 günü saat 10:30’ da önce Prof. GÜLEÇ’ in
odasında Midas üzerine bir söyleşi yaptık. Belgelediğimiz bu söyleşide Prof.
GÜLEÇ elindeki kafatasının 41 yıllık öyküsünü anlattı ve kafatasının 1955
yılında tümülüsde ele geçirilen Midas’ ın iskeletine ait olduğunu bilimsel
olarak ispatladı. Aynı gün öğleden sonra Prof. Dr. Erksin GÜLEÇ ve ekibimiz
Ankara, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ ne giderek Müze Müdürü İlhan TEMİZSOY’ a
Midas’ı teslim ettik.
Böylece, 2674 yıl önce (M.Ö. 676) gözlerini hayata kapatan
Ünlü Kral Midas’ın kafatası 41 yıl gecikmeyle de olsa, aynı gün birlikte
gömüldüğü ölü hediyelerine tekrar kavuştu. O, şimdi 2674 yıl önce yeni bir dünyaya
adım attığı ve yeni yaşamında kullanması için yanı başına bırakılan hediyeleri
ile en son serüvenine başlıyor. Fethiye’ den başlayıp(!) Gordion’ da süren
serüven şimdilik Ankara’ da sona erdi. Acaba, böylece kader çizgisinin sonuna
nokta konuldu mu, ne dersiniz?
* Seton LLOYD. Türkiye’ nin Tarihi “Bir Gezginin Gözü İle
Anadolu Uygarlıkları” sayfa 63, TÜBİTAK yayınları Ankara -1997 (Türkçeleştiren,
Prof. Dr. Ender VARİNLİOĞLU)
Kaynak
Korkmaz GÖÇMEN
TRT Yurtdışı Program Katalogu 1998
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder