Midas Üçlmesi (Güngör Dilmen)




Türkiye Kapağı


                                             

                                                         Fransa ve Almanya Kapağı


 Ben bu kitabı okuduktan sonra kitaptaki mitolojik karakterleri araştırmaya karar verdim ve işte araştırmam aşağıda umarım beğenirsiniz ve size faydası olur. İyi okumalar !



Apollon


  • Apollon ideal bir gençlik figürü, ayrıca müzik, şiir ve güzel sanatlar tanrısıydı.
  • Karmaşık kişiliği ile ışık ve güneş, okçuluk, hekimlik ve şifa tanrısı da sayılır ama salgınlara ve hastalıklara yol açma gücüne de sahi olduğuna inanılır.
  • Büyük bir kehanet tanrısı sayıldığından, Delphoi’de bulunan en ünlü Yunan kehanet evi ona adanmıştır.
  • Tasvirlerde bazen lir ya da kithara çalarken, bazen de sadak, kullanılmaya hazır ok ve yay tutarken görülür.


Pan’la yarışma 

Apollon mızrapla çalınan telli çalgı lirde daha bebekken ustalaşır. Hermes sığırlarını çaldığı Apollon’dan özür dilemek amacıyla on ilk liri yapıp verir. Ancak, Hermes’ in oğlu ve çobanların tanrısı Pan daha iyi bir çalgıcı olduğu kanısındadır. Syrinks adlı bir nympha sırnaşmalarına boyun eğmemek için bir saz yığınına dönüşünce, bu sazlar bir dizi düdük haline getirir ve çaldığı ezgilerin Apollon’unkilerden daha üstün olmasıyla böbürlenir. İki tanrı arasında bir yarışma düzenlenir ve dağ tanrısı Tmolos hakem seçilir. 
Bir diğer mit bizim kitabımızın “Midas’ın Kulakları” bölümünün esinlenildiği mittir. Pan’nın kaba ezgileri Apollon’nun hoş nağmelerine yenik düşer. Frigya kralı Midas bu kararı verince, Apollon ona Eşek Kulakları takar.




Pan


Pan Yunan mitolojisinde kırın ve çobanların tanrısıdır. Yarı keçi yarı insan halinde tasvir edilir. Kırlarda aniden insanların karşısına çıkıp görüntüsüyle insanları korkuttuğu için panik sözcüğü buradan türemiştir. Tanrı Pan, Hermes'in oğludur ama annesinin kim olduğu bilinmiyor. Tanrıların, insan kılığında değil de hayvan kılığında düşünüldüğü ilk zamanlarda Pan da keçi kafalıydı; sonradan bu keçi kafasından sadece boynuzlar ve sakalı konarak, yüzü insan yüzü oldu.

Pan'ın Flütü

Frigler'in doğa tanrısı Pan, doğayı korumak için ülkesinde dolaşırken güzeller güzeli orman perisi Syrinks'le karşılaşır. Ona aşık olur, diler döker ama nafile, orman perisi kendini Tanrıça Artemis'e adamıştır (Artemis ve rahibeleri sonsuza kadar bakire kalmaya ant içmişlerdi). Tanrı Pan'dan kurtuluş olmadığını anlayınca kaçar, Pan onu kovalar ve bir pınarın kenarında tam onu yakalayıp sarılmak isteyince, Syrinks, kardeşleri su perilerine yalvarıp yardım ister.
Su perileri Syrinks'i saza çevirirler, Pan'ın kolları bir demet saza sarılır. Pan üzüntü içinde derin bir of çeker. Birden ortalığı hüzünlü ve tatlı bir melodi kaplar. Pan anlar ki bu ses sazlardan çıkmıştır. "Bari bu şekilde benim ol" der. Değişik boylarda yedi saz keser, bunları balmumu ile yan yana yapıştırarak Syrinks adını verdiği müzik aletini icat eder. Bu müzik aletine günümüzde panflüt diyoruz.


Midas’ın kızı

Attis
Kitaptaki mitler haricinde araştırmalarım sonucu Midas’ın kızı ile ilgili kitaptakiler haricinde bir tek aşağıdaki miti bulabildim.
Kybele, Attis (ateş) adlı erkeğe aşık olur. Kral Midas da onu kızıyla evlendirmek istemektedir. Attis, Kral Midas'ın kızıyla evlenmek üzereyken karşısına çıkarak çıldırtır ve kendi kendisini hadım etmesine neden olur. Akan kandan çiçekler, menekşeler biter ve Attis bir çam ağacına dönüşür. Bir başka efsaneye göre Attis, ana tanrıçanın tek başına yarattığı oğludur, büyüdükten sonra da onun sevgilisi olmuştur. Attis Efsanesinde simgelediği gibi akan kan yitirilen erkeklik gücü daha evrensel bir nitelik kazanarak bereket ve canlılığın daha geniş bir alana, yani bütün doğaya geçmesini sağlamaktadır. 

Silenos

Kır tanrısı Pan’ın ya da Hermes’le bir Nympha’nın oğlu olduğu rivayet edilir. Görüntüsünün tanrı Pan’a benzemesi onun oğlu olduğu iddiasını güçlendirse de, aslen Frigyalı olduğu ve bölgede su tanrısı diye anıldığı da bilinir. Animizmin inanç olarak hakim olduğu dönemde su tanrısıdır da, Tanrıların Olympos’a çekilmesinden sonra kahramanların yanında ikincil karakter rollere  düşmüştür. Bu itibarla Tanrı Dionysos’un yanında bilge kişiliği ile yer alır. Hatta Dionysos’u onun büyüttüğü ve yetiştirdiği söylenir. Şarap yapmayı ilk o bilmiş ve Dionysos’a öğretmiştir. Mitolojide bilinen en meşhur hikayesi Kral Midas ile yaşadığıdır.



Kübele (Kibele)


Anadolu’da Kibele’yi ana tanrıça olarak kabul eden bir topluluğun tapınmaya dayalı bir organizasyon biçimini Frigyalılar döneminde kazandığı sanılmaktadır. Eski metinler Koribantlar denilen Frigyalı Kibele rahiplerinin psişik yeteneklere sahip olduklarını, tılsımlı taşlar kullandıklarını ve kendilerini hadım ettiklerini bildirmektedir. Enerjik etkinliğe sahip olduklarına inanılan bu tılsımlı taşlardan en ünlüsü vaktiyle Pessinus’ta bulunan, Kibele kara-taşı olarak bilinir. Friglerde bereket ve çoğalmanın simgesi olmuştur. Bu inanış daha sonra Yunanlılara ve Araplara geçmiştir.

Dionysos       

  •          Dionysos şarap, bitki ve eğlence tanrısıydı.
  •      Babası ve onu doğuran kişi Zeus’tur. Annesi ise Semele’dir.
  •      Roma mitolojisindeki karşılığı Bacchus’tu.
  •      Tiyatronu koruyucusu olarak adına şenlikler düzenlenirdi.
  •      Simgeleri flüt, çiçek demeti ve üzüm salkımıydı.


Dionysia

Dionysos antik yunan dünyasında Dionysia dene şenliklerle anılırdı. Kökeni belki de bir Trakya bereket ayinine dayanan gizemli Dionysia ziyafetli, içkili ve cümbüşlü ortamıyla tanınırdı. Atina’da birkaç gün süren, bir geçit alayının ve sanat gösterilerinin düzenlendiği. bir kentsel şenlik havasında kutlanırdı. Efsaneye göre Dionysos’a maiyette eşlik ederdi.   


    Selene
    Artemis
  • Kitaptaki ay tanrıçanın kim olduğu tam olarak belirtilmemiş. Antik yunanda ilk başlarda Selene Ay tanrıça olarak tapınılmaktaydı ama daha sonraları Selene’nin yerini Apollon’nun ikiz kardeşi avcılık ve bekâret tanrıçası Artemis aldı. Bu yüzden kitapta kimden bahsettiğini tam anlayamayız.






Kaynakça:
Albayrak/Canan/Anadolu’da Kybele-Attis Kültü/Yüksek Lisans Tezi/Ankara/2007
Ntv Yayınları/Mitoloji/2010

MİDAS ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?

Midas’ın ölümünden yüzlerce yıl sonra Helenlerce yazılan bir mitolojiye göre; Adeta bir çekirge sürüsü gibi doğudan Anadolu’ ya giren Kemmer’ler kısa zamanda Orta ve Güney Anadolu’ ya yayılırlar. Midas orduları ile Gülek Boğazı’nda Kimmerler’i karşılar ancak yenilerek Gordion’a çekilir.

Düşmanın saldırıları sonunda Gordion yerle bir olur. Bu yenilgiyi kabullenemeyen Midas, şehrin surları üzerine çıkar ve boğa kanı içerek intihar eder.

Kafatası üzerinde Hacettepe Üniversite Hastanesi Beyin Cerrahi ve Nöroloji Servisinde yapılan bilimsel çalışmalarla Midas’ın intihar etmediği aksine başına sert bir cisim vurularak öldürüldüğü ispatlandı.

MİDAS EŞEK KULAKLI DEĞİLDİ !

Yine bir mitolojiye göre; Midas, ormanda gezerken Tanrı Apollon ile keçi bacaklı Satir’ in müzik yarışmasına rastlar ve hakem olur. Oyunu flüt çalan Satir’ den yana kullanınca Tanrı Apollon çok sinirlenir. “Güzel müziği ayırt edemeyen kulak insan kulağı olamaz. Sana eşek kulağı yakışır “ diye bağırır ve Midas’ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürür...

Gordion’da bulunan eserler arasında eşek kulaklı bir erkek başını betimleyen bir terrakota (toprak büst) bulundu. Ancak, bunun Midas’ın eşek kulaklı halini değil de bir Satir’ i tasvir ettiği kabul edilir. Yine Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde yapılan bilimsel çalışmalarda, Midas’ın ana karnında bir hastalığa yakalandığı ve kulak kanalları asimetrik olarak doğduğu anlaşıldı.
Asimetrik kulak yapısı nadir görülen bir hastalık şekli. Önden veya arkadan bakıldığı zaman bir kulağın diğerinden çok daha yukarıda veya aşağıda olduğu görülür. Çirkin bir görünüm oluşturan bu hastalık Midas’ın kafatasında belirgin izler de bırakmış. Halkından utanan Midas’ın sürekli olarak başına geçirdiği bir serpuşla gezdiği, kulaklarını hiçbir zaman göremeyen halkının ise, Krallarının kulakları hakkında yorum yaparak, göremedikleri kulakları eşek kulağına benzeterek Kralları hakkında dedikodu yaptıkları düşüncesi kuvvet kazandı.

KAFATASI SERÜVENİ

Belgeselde, Midas’la ilgili mitolojilere bilimsel açıklamalarla değinilecektir. Ayrıca, Midas’ın peşini bırakmayan kötü kaderinin günümüzde süren öyküsü de ekrana getirilecektir.

Yıl 1957. Uzun yıllar Gordion’ da kazı yapan Prof. Dr. Rodney S. YOUNG başkanlığındaki kazı ekibi, 300 m. çapındaki tümülüsün eteğinde açtığı tünel ile ardıç tomruklardan oluşan mezar odasına ulaşır. Yazar Seton LLYOD’ o günleri şöyle anlatır *

“Bu kitabın yazarı bir hafta sonra kazıyı görmeye gittiğinde, havada hala ardıç talaşının keskin kokusu vardı. YOUNG’ ın açmış olduğu delikten odaya girişiyle çok heyecanlı bir sahne yaşamış olsa gerek. Tam önünde durduğu yerin altında, üzerinde Kral’ın iskeleti bulunan büyük kerevet çökmüş, iskelet, çürümüş yirmi bir kat keten ve yünlü örtünün altında yarı, yarıya gömülmüş duruyordu. Ama, daha ilk adımda onun dikkatini çeken 2600 yıl sonra ilk kez içeri dolan havanın etkisiyle çözülmeye başlayan ahşap eşyanın odanın sessizliğinde açıkça duyulan hafif çıtırtılarıydı. Tuttuğu altın olan Midas’ın mezarında ne yazık ki, bir gram bile altın eşya çıkmadı. Kral’ ın silahı bile yoktu.“

SERÜVEN BAŞLIYOR

Mezar’ ın açılmasıyla Ankara’ dan çağrılan bilim adamlarının arasında Ord. Prof. Dr. Muzaffer ŞENYÜREK de vardır. Mezardan çıkarılan madeni ve ahşap eserler, o zamanki adıyla Ankara Arkeoloji Müzesi’ ne taşınır. 159 cm boyunda ve yaklaşık 60 yaşlarında öldüğü belirlenen bir erkeğe ait İskelet ise, DTCF Paleoantropoloji Bölüm Başkanı olan ŞENYÜREK hocaya incelenmesi için verilir.

1961 yılında ŞENYÜREK’ in uçak kazası ile vefatından sonra iskelet, Prof. Dr. Enver BOSTANCI ‘ya intikal eder. O’ nun da emekli olması üzerine DTCF Dekanlığınca görevlendirilen bir heyet odadaki eşyaları ve diğer kazı malzemelerini Paleoantropoloji deposuna taşır. Bu depoda 1990 - 91 yıllarında bir temizlik ve düzenleme yapılır ve bazı kemikler ile işe yaramadığı düşünülen malzemeler atılır. İlgililerce var olduğu söylenen Midas’a ait gövde iskeletin, bu çalışmalar sırasında kaybolduğu iddia edilir.

kafatası ise, 1992 yılında, Fizik ve Antropoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erksin GÜLEÇ’ in eline geçer. Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kafatasının müzeye teslimi konusunda bir çok kez Prof. GÜLEÇ ile yazışır. Ancak, teslimat GÜLEÇ’ in bilimsel çalışmalarının uzaması nedeniyle bir türlü gerçekleşmez.

MİDAS’IN LAYIK OLDUĞU YER

Programın ön araştırmaları sırasında Prof. Dr Erksin GÜLEÇ ile yaptığım söyleşide, Prof. GÜLEÇ bu bilgileri doğrulayarak yalnız kafatasının kendisinde olduğunu söyledi.

Programın Yönetmeni ve bir Arkeolog olarak, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen Kral Midas’a ait temsili mezar odasında, ölü hediyelerinin çoğunun aslına uygun olarak sergilenmekte olduğunu ve Prof. GÜLEÇ’ in müzeye teslim edip adı geçen bölümde sergilenmesini düşündüğü kafatasını program çekimleri sırasında müzeye teslim etmesini rica ettim. Bunun üzerine, Prof. GÜLEÇ, teslim işlemini belgeselimizin çekimi sırasında yapmaya karar verdi.

05 Şubat 1998 günü saat 10:30’ da önce Prof. GÜLEÇ’ in odasında Midas üzerine bir söyleşi yaptık. Belgelediğimiz bu söyleşide Prof. GÜLEÇ elindeki kafatasının 41 yıllık öyküsünü anlattı ve kafatasının 1955 yılında tümülüsde ele geçirilen Midas’ ın iskeletine ait olduğunu bilimsel olarak ispatladı. Aynı gün öğleden sonra Prof. Dr. Erksin GÜLEÇ ve ekibimiz Ankara, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ ne giderek Müze Müdürü İlhan TEMİZSOY’ a Midas’ı teslim ettik.

Böylece, 2674 yıl önce (M.Ö. 676) gözlerini hayata kapatan Ünlü Kral Midas’ın kafatası 41 yıl gecikmeyle de olsa, aynı gün birlikte gömüldüğü ölü hediyelerine tekrar kavuştu. O, şimdi 2674 yıl önce yeni bir dünyaya adım attığı ve yeni yaşamında kullanması için yanı başına bırakılan hediyeleri ile en son serüvenine başlıyor. Fethiye’ den başlayıp(!) Gordion’ da süren serüven şimdilik Ankara’ da sona erdi. Acaba, böylece kader çizgisinin sonuna nokta konuldu mu, ne dersiniz?



* Seton LLOYD. Türkiye’ nin Tarihi “Bir Gezginin Gözü İle Anadolu Uygarlıkları” sayfa 63, TÜBİTAK yayınları Ankara -1997 (Türkçeleştiren, Prof. Dr. Ender VARİNLİOĞLU)



Kaynak
Korkmaz GÖÇMEN

TRT Yurtdışı Program Katalogu 1998






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder