Kürk Mantolu Madonna (Sabahatin Ali)


Sabahattin Ali’nin Kitabı Kürk Mantolu Madonna’da Yabancılaşma
Orijinal Adı: Kürk Mantolu Madonna
Yazar: Sabahattin Ali
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Baskı Yeri, Baskı Tarihi: İstanbul / Eylül 2012
Baskı sayısı: 52. Basım

”Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca, kollarıyla bizi sarar, sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.” (Kürk Mantolu Madonna, Arka Kapak)

          Sabahattin Ali bu eserdeki Maria Puder ve Raif Bey aşkını yazarken 1928 yılında devlet aracılığıyla Almanya’ya gittiğinde tanıştığı ve âşık olduğu Frolayn Puder ile olan aşkından esinlenerek yazdığı düşünülmektedir.  “Cumhuriyet döneminin sosyal gerçekçi hikâye ve romancılarından Sabahattin Ali, yalnızlığı ve yabancılaşmayı sadece eserlerinde değil bizatihi gerçek yaşamında gösteren sanatkârlardan biridir. Ta ki çocukken ailesinden alamadığı sevgi ve arkadaş çevresiyle kuramadığı iletişimsizlikle kitapların dünyasına ve resme sığınarak dış dünyaya karşı bir cephe aldığını gösterir (Korkmaz, 1997: 22-23).” Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’yı da yazarken bize yalnızlığı ve yabancılaştırmayı Anlatıcı ve Raif Bey’in ağızından bizlere anlatmak istediğini düşünebiliriz. İki farklı bakış açısıyla ele alınan yalnızlığa farklı açılardan tanım getiren bir romandır.
Anlatıcı yirmili yaşlarda, edebiyatla uğraşan, okumayı ve yazmayı seven biridir. Kitabın başlarında işsizdir ama okul arkadaşı Hamdi Bey sayesinde Hamdi Bey’in Müdür olduğu iş yerinde işe başlar. Bu sırada zaten yalnız olan anlatıcı, okul arkadaşı Hamdi Bey’in patron oluşu sonucu değişen davranışlarının sonucunda yabancılaşmaya da başlamaktadır. Bu yeni girdiği iş yerinde Raif Efendi ile tanışmıştır. İçine kapanık bir insan olan Raif Efendiyi edebi kişiliğinin de yardımıyla anlamaya çalışır. En sonunda Raif Efendi’nin deri kaplı siyah kaplı defterini okumasıyla onu anlamıştır ve Raif Efendi’nin iç dünyasının zenginliğini keşfetmiştir. Anlatıcı bu sözleriyle Raif Efendi’nin iç dünyasını keşfettikten sonra onda bıraktığı etkiyi dile getirmiştir, “O bu dünyan ayrılırken, benim hayatıma, başka hiçbir insana nasip olmayacak kadar canlı bir şekilde giriyordu. Bundan sonra onu daima yanımda bulacaktım.” ( Kürk Mantolu Madonna, s. 159)
Kitabın başlarında anlatıcı tarafından bize aktarılan izlenimler ve anlatıcının yorumu sonucunda Raif Efendi’nin aslında günlük hayata karşılaştığımız ve bu insanlarında yaşama amaçları var mı diye düşündüğümüz sıradan insanlardan biri olduğunu zannediyoruz. Ama ilerleyen sayfalarda anlatıcının Raif Efendi’nin resim yeteneğini keşfetmesiyle Raif Bey tekrar anlatıcının merak konusu oluyor ve anlatıcı Raif Efendi’nin tanımak için onla olan arkadaşlığını ilerletiyor. Bu sayede Raif Efendi’nin iş ve aile hayatında da yalnız ve yabancı bir karakter olduğunu öğreniyoruz. İnsansı duygulardan olan sevinme, üzülme, heyecanlanma gibi tepkileri bile göstermemektedir. Bir makine gibi sadece işe gelip işini yapıp eve para götürmek haricinde bir davranışı sergilememektedir. Evdeki insanların ona karşı olan davranışlarını da umursamamaktadır, evdeki insanlara yabancılaşmıştır. Kısaca kedini dış ortamdan izole etmiş ve sadece iç dünyasında yaşamaktadır. Anlatıcının Raif Efendi’nin siyah deri kaplı defterini okumasıyla Raif Efendi’nin neden yalnız ve yabancı bir karakter olduğunu öğreniyoruz. Çocukluğundan beri çevresiyle iletişim kuramamış, çekinik bir kişiliği vardır. Bu eksikliği kitap okuyarak ve zeytin ağaçlarının altında hayal kurarak gidermiştir. İstanbul’daki Sanayii Nefise Mektebine gitmiştir ama resim yapmanın da bir nevi ifade, bir iç ifadesi olduğunu öğrenip okulu bırakmıştır. Bu sırada da yaptığı resimlerden kendi iç dünyasına dair bir şeyler içeren resimleri saklamış ve görüldüğü zaman da utanmıştır. Almanya’ya babası tarafından sabunculuğun taktiklerini öğrenmek için yollandığında tanıştığı Maria Puder ile tanışmış ve kimseye veremediği sevgiyi ve ilgiyi ona vermiş, kimse ile kuramadığı yakınlığı onunla kurmuştur, iç dünyasını ona açmıştır. Babasının ölümü yüzünden memleketine geri dönmüştür ve Maria Puder ile mektuplaşarak bağlarını koparmamışlardır ama bir gün mektupların devamı kesilir ve Maria Puder ’den cevap alamaz. Bu olay üzerine hayatta tek inandığı, güvendiği ve içini açtığı insanın bile onu terk ettiğini ve aldattığını düşünmesi sonucunda insanlara yabancılaşmış ve yalnız kalmıştır. Sevmediği bir kadınla evlenmiş ama ne onula ne de çocuklarıyla bir yakınlık kuramamıştır ve bu sürede de Maria Puder’i de unutamamıştır. Bu anıyı yazmasının sebebi de bir gün tesadüfen Maria Puder ‘den bir kızı olduğunu öğrenmesidir. Maria Puder’i de bu doğum sırasında ölmüş olduğunu öğrenir. Bunca yıl bir ölüye kızdığını ve boş yere insanları suçladığını anlasa da nefsini ebedi bir yalnızlığa mahkûm eder. Ve hayatının geri kalanını bir makine gibi geçirir. “Kim ve ne olduklarını merak etmediğim insanlarla görüşüp onların sözlerini dinleyeceğim. Hayatımın başka türlü olmasına imkân var mıydı? Zannetmem. ” diyerek hayattan umudunu kestiğini belirtmiştir Raif Efendi.
Kitabın anlatımına da değinecek olursak sade bir dili vardır diyebiliriz. Kitabın yazım tarihi 1943 olduğundan dolayı günümüz Türkçesinde pek sık rastlanılmayan sözcükler olmasına karşın cümleler anlaşılırdır ve bu yüzdende bu romanı günümüzde de sadeleştirilmesine ihtiyaç duyulmadan okunur kılmıştır. Yapı bakımından ise bir iç hikâyeden ve çerçeveden meydana gelmektedir. Buradaki çerçeve anlatıcının başından geçenlerken, iç hikâye de Raif Efendi’nin defterinde gerçekleşen olaylardır.
Kaynakça:
Ali, Sabahattin, Kürk Mantolu Madonna, Roman, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2012, sayfa 159, Arka Kapak
Nilüfer İlhan, Yabancılaşma Olgusu ve Kürk Mantolu Madonna Romanı, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 20



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder