Puslu Kıtalar Atlası (İhsan Oktay Anar)

Puslu Kıtalar Atlası

Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar`ın yazmış olduğu ilk romandır. Kitap ilk kez 1995 yılında İletişim Yayınları tarafından basıldı. Yayınlandığı andan itibaren hem içerik hem biçim olarak ilgi gördü. Birçok yeni baskısı yapıldı ve eleştirmenler tarafından olumlu değerlendirmelere tabi tutuldu. Bu kitap dolayısıyla Anar için "edebiyatın yeni soluğu" tanımlaması yapıldı. Kitap İhsan Oktay Anar bir felsefeci olduğunu göstermiş ve okuyucuya bu derinliği iletebilmiştir.

 Kaynakça:
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/puslu_kıtalar_atlası_(kitap)
 
 Resimli Kitap Geliyor
 
 
 
 
     İlban Ertem, İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası” kitabını resimli romana uyarlıyor.
 
                                                                 Erdal Öz Ödülü
İhsan Oktay Anar, Erdal Öz ödülüne layık görülüyor ve NTV'ye konuşuyor. Ekte bulabilirsiniz, iyi seyirler.
 http://www.youtube.com/watch?v=9I3_mBiPg2U


 

 

 

Kitapta bir çok Osmanlıca kelime bulunmaktaydı bende bunun için sözlük hazırlamaya karar verdim.

Sözlük:

Abıru: Irz, namus, şeref, haysiyet.
Acuze: Huysuz, yaşlı kadın
Adülkahır: (Ödül kahır) Pembe çiçekli, çok yıllık otsu bir bitki.
Akarca: Sürekli işleyen çıban, fistül
Altar: Adak adanan ve kurban kesilen dini yapı, sunak.
Arkebüz: XV. yüzyılda Fransa'da kullanılmaya başlanan, taşınabilir ateşli silah
Asesbaşı: Yeniçeri Ocağındaki askerî görevinin yanı sıra, başkentin düzenini korumakla da yükümlü olan yirmi sekizinci ortanın çorbacıbaşısı
Aza: Vücut parçası, organ
Balyemez: Kara ve deniz savaşlarında kullanılan, orta çapta, uzun menzilli, tunçtan top
Bareta: (Baret) Küçük takke, papaz takkesi
Barka: Büyük sandal
Başeski: 1. Yeniçeri bölüklerinin en kıdemsiz subayı ve erlerinin en kıdemlisi. 2. Saray ahırı erlerinin en kıdemlisi.
Beher: Her bir
Bıcılgan: Kadınların meme uçlarında, çocukların ayaklarında, hayvanların ayak parmaklarıyla bileklerinde ter, pislik, çamur v.s. sebeplerden ileri gelen sulu yara.
Billur: Kesme cam, kristal
Börk: Genellikle hayvan postundan yapılan başlık
Bukağı: Ağır cezalıların ayaklarına takılıp ucuna pranga bağlanan demir halka
Ceriha: Yara
Cühela: Bilgisizler, cahiller
Cürmü meşhut: Suçüstü
Çakşır: Paça bölümü diz üstünde veya diz altında kalan bir tür erkek şalvarı
Çalık: Yüzünde çıban veya yara yeri olan
Çekül: Ucuna küçük bir ağırlık bağlanmış iple oluşturulan, yer çekiminin doğrultusunu belirtmek için sarkıtılarak kullanılan bir araç, şakul
Çeşmibülbül: Üzeri beyaz, sarmal süsler ve çiçek motifleri ile bezenmiş cam işi
Çiftenara: Birbirine bağlı iki küçük dümbelekten oluşan müzik aleti
Çolak: Eli veya kolu sakat olan (kimse)
Darbezen: (Darbzen) Osmanlı zamanında kullanılan, ikisi bir ata yüklenebilir top
Darülfülfül: Beden ısıtıcı ve öksürük kesici olarak kullanılan bir baharat
Demkeş: Keyfçi
Denk: Yatak, yorgan, kumaş vb. eşyanın sarılıp bağlanmış biçimi, balya
Dirim: Hayat, yaşam
Diş kirası: Bir kimseye fazladan verilen para, armağan vb.
Dolama: Tırnak yöresindeki yumuşak bölümlerin, bazen de kemiğin iltihaplanmasından ileri gelen ağrılı şiş
Ebcet: Arap alfabesinin her harfi bir rakamı karşılayan ve anlamsız sekiz kelimeden oluşan değişik bir düzeni.
Ehli dubara: Hilenin ve düzenbazlığın ustası
Ehli işret: İçki içme erbabı
Enfiye: Kurutulmuş tütünden yapılan ve burna çekilen keyif verici, aksırtıcı toz, burun otu
Esvap: Giysi
Eşkinci: Savaşa giden eyalet askeri.
Eyyamıbahur: 31 Temmuz ile 7 Ağustos arasında, sıcaklıkların maksimum seviyeye çıktığı, yılın en sıcak günlerinin yaşandığı dönem
Filinta: Namlusu kısa, kurşun atan bir çeşit küçük tüfek
Flok: Geminin cıvadrasına çekilen üçgen yelken
Forsa: Gemilerde kürek çeken tutsak veya hükümlü kimse
Gadir: 1. Haksızlık etme, zarar verme. 2. Acımasızlık, merhametsizlik, kıygı.
Göztaşı: Boya ve tarım ilacı olarak kullanılan mavi bakır sülfatın halk dilindeki adı.
Gülam: Kölelerden oluşan, hükümdarı korumakla görevli olan askeri birlik.
Gülbank: Hep bir ağızdan ve makamla yapılan dua veya ant
Halep çıbanı: Kaşıntılı bir sivilce gibi başlayıp yangılı yaralar olarak genişleyen ve en az bir yıl süren deri hastalığı; şark çıbanı.
Hasen: Güzel, hüsün, güzellik
Havacıva: Sığırdiligillerden, Akdeniz bölgesinde yetişen ve köklerinden kırmızı boya elde edilen, çok yıllık otsu bir bitki
Hayreti mucip: Hayreti icap ettiren, hayreti gerektiren
Hercümerc: Altüst, karmakarışık, darmadağınık, allak bullak
Hıyarcık: Kasık lenf bezlerinin iltihaplanması.
Hilye-i şerif: Hz. Muhammed’in sıfatlarını anlatan manzum veya nesir halindeki yazılar, kitaplar ve tablolar
Humbara: Demir veya tunçtan dökülmüş, yuvarlak ve boş olan içine patlayıcı maddeler doldurulup havan topu veya el ile atılan, yuvarlak bir tür bomba, kumbara
Huruç hareketi: Kale kuşatıldığında kuşatma kuvvetlerine yapılan kontra-atak saldırı
Husye:  Er bezi, testis.
Hüsnü kabul göstermek: İyi karşılamak, güler yüz göstermek
Hüsnühal: İyi hâl.
Irlamak: Türkü, şarkı söylemek, yırlamak
İncitmebeni:  Kanser.
İptila: Düşkünlük, tiryakilik
İstihare: Girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığını rüyadan anlamak için abdest alıp dua okuyarak uyuma.
İtdirseği: Arpacık
İtikat: 1. İnanma, inan. 2. İnanç
Kadırga: Hem yelken hem kürekle yol alan, özellikle Akdeniz'de kullanılmış bir savaş gemisi
Kadit: 1. Güneşte veya hafif alevde kurutulmuş et. 2. İskelet. 3. Çok zayıf
Kakule: Zencefilgillerden, sıcak iklimlerde yetişen güzel kokulu bir bitki
Kalafatçı: . 1. Gemi ve kayıklarda kalafatlama işini yapan kimse. 2. Kalafat yapan veya satan kimse.
Karakullukçu: Yeniçeri ocağı bölük ve ortalarında odaları ve odaya gelen konukların ayakkabılarını temizlemek, yemek kaplarını yıkamak ve benzeri işler görmekle yükümlü er.
Kebabe: Karabibergiller familyasına dahil bir bitki türü
Kefere: Müslüman olmayanlar, kâfirler
Kethüda: Zengin kimselerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda çalışan, onların birtakım işlerini gören kimse, kâhya
Kıblenüma: Kıble yönünü göstermek için, bulunulan yere göre özel işareti olan pusula.
Kırba: Sakaların içinde su taşıdıkları ağzı dar, altı geniş, deriden yapılmış kap, su kabı, matara
Kolomborne: Demir gülle atan bir top türü.
Kubur: Tuvalet deliğinden lağıma inen boru
Kulampara: Oğlancı
Küfi: Arap yazısının düz ve köşeli çizgilerle yazılan eski bir biçimi
Külhan: Hamamları ısıtan, hamamın altında bulunan kapalı ve geniş ocak, cehennemlik
Lisan-ı erazil: Rezil, aşağılık kimselerin dili, argo
Lisan-ı hal: Hal dili; meramını durum ve görünümüyle anlatma
Livata: Oğlancılık
Maiyet: Üst görevlinin yanında bulunan kimseler, alt kademedekiler.
Mano: Kumar oynatan kişinin kazançtan aldığı pay
Mapamundi: Dünya haritası
Martaloz: 1.Eskiden saraylarda çalışan garsonlara verilen ad. 2.Çift cinsiyetli
Mayna: Yelken indirme, fora karşıtı.
Mazbata: Tutanak.
Mebun: Erkekleri baştan çıkarıp, paralarını alan erkeklere verilen ad
Metruk: Bırakılmış, terk edilmiş
Meyyus: Kederli; üzgün
Minelaşk: “Aşktan” demektir. (Ah Minelaşk: Hat sanatında kahreden aşk anlamına gelen ağlayan iki göz ve bir eliften oluşan çizim.)
Minelgaraib: “Gariplikten” demektir.
Muhasara: 1. Kuşatma 2. Çevirme
Muhkem: Sağlam, sağlamlaştırılmış
Muhteva: İçerik
Mukadderat: Yazgı
Mumcu: Yeniçeri Ocağında çavuşlardan sonra gelen, yeniçeri ağasına bağlı on iki subaydan her biri.
Murassa: Değerli taşlarla bezenmiş, cevahirle süslenmiş
Mutemet: 1.Dairelerde, iş yerlerinde bazı para işlerine bakan görevli. 2. Kendisine inanılıp güvenilen kimse.
Mutrip: Çingene
Mürdesenk: Doğal kurşun oksit
Müreşebbis: Girişimci
Mütalaa: 1.Etüt 2. Herhangi bir konu üzerinde ayrıntılı düşünme ile oluşan görüş ve yorum
Nekkarezen: Nakkare çalan kimse
Odabaşı: 1.Hanlarda çalışan uşakların başı 2.Yeniçeri kuruluşunda görevi alaylarda selam törenlerini düzenlemek ve yönetmek olan subay
Otlakiye: Osmanlı döneminde, devlet malı otlaklarda yayılan hayvanlardan alınan vergi.
Öküz zar: Cıvalı zar
Palanka: Ağaç ve toprakla yapılmış, hendekle çevrilmiş küçük hisar
Paluze: Zerdeçal kullanılarak hazırlanan, jöle kıvamında bir tatlı
Payanda: Bir duvarı tutmak, yıkılmasını önlemek için yanlamasına dayatılan destek.
Pazubent: 1. Belli bir amaçla kola geçirilen enli kuşak, kolçak. 2. Kol muskası.
Piştov: Osmanlı ordusunda bir süre kullanılan, paçavrayla sıkıştırılmış barutu horozunda bulunan çakmak taşı ile ateşleyip kurşun bilyeyi atan, kısa namlulu, tek atış yapılabilen bir tür tabanca
Rubu tahtası: Çeyrek daire şeklinde, yıldızların ufuksal açıklık ve yükseklik olarak koordinatlarını saptamaya yarayan astronomi aleti
Sabık: Geçen, önceki, eski
Saka: Evlere, çeşmeden su taşımayı iş edinmiş olan kimse
Sanduka: Mezarın üzerine yerleştirilmiş, tabut büyüklüğünde tahta veya mermer sandık
Sefaret: Elçilik
Serbaz: Yürekli, yiğit, korkusuz (kimse)
Serdengeçti: Fedai
Serpuş: Başlık
Sorguç: Bazı kuşların tepelerinde bulunan uzunca tüy, tuğ
Sökün etmek: Birdenbire görünüp arkası kesilmeden gelmek
Sülyen: Kurşun asıllı, parlak kırmızı renkli toz halinde bir boyarmadde
Sümün: XVII. yüzyıl ortalarında bir süre Osmanlı ülkelerinde kullanılan ve kuruşun sekizde biri (beş para) değerinde bir yabancı para.
Şarkiyat: Doğu bilimi, oryantalizm
Şayia: Yayılmış haber, yaygın söylenti, duyultu
Şehla: Kusurlu sayılmayacak kadar hafif şaşı (göz)
Şirpençe: Deri altı hücre dokusunun ve yağ bezlerinin iltihaplanmasından oluşan, genişlediğinde çok tehlikeli olabilen, stafilokokların sebep olduğu bir kan çıbanı, kızılyara, aslanpençesi
Tahnit: Bozulmaması için ölüyü ilaçlama.
Tarraka: Gümbürtü
Tebaa: Uyruk
Temriye: Deride yer yer küme durumundaki birtakım kabartılarla kendini gösteren hastalık.
Terennüm:  Güzel ve alçak sesle şarkı söyleme.
Teres: Aşağılık anlamına sövgü sözü
Tezkire: Divan şairlerinin hayatını ve şiirlerini genellikle subjektif bir bakış açısıyla değerlendiren eser.
Tıyniyet:  Yaradılış, huy, maya
Tramola: Bir enstrümanda tek bir tonun hızlı tekrarlarla çalınmasına verilen isim
Ulema: Sarıklı din bilginleri
Upir: Vampir kelimesinin kökeni olduğu düşünülen, aynı anlama gelen kelime
Vakanüvis: Osmanlı Devleti'nde zamanın olaylarını tespit etmek ve yazmakla görevli devlet tarihçisi
Vect: Sevgi veya heyecandan doğan coşkunluk, kendinden geçme, esrime
Vekilharç: Kesedar.
Yatağan: Namlusu kavisli, iki yanı da kesici, bir tür uzun savaş bıçağı
Yedmek: Çekerek peşinden götürmek, yedeğinde götürmek.                                                           Yenirce:Kemik ve diş dokusunun harap olması durumu.                                                                             Zağarcıbaşı: Osmanlı Devleti'nde padişahın av köpeklerine bakan görevli.                                               Zeker: Erkeklik organı.                                                                                                                                    Zıbık: Erkek üreme organına benzetilen nesne.                                                                                    Zincifre: Kırmızı renkli doğal cıva sülfür                                                                                                   Zolota: Polonya parasına benzeyen bir Osmanlı gümüş parası.

Kitap kapakları:

 
 
Günümüzdeki Kapağı
 
 
 
 
 
Günümüzdeki Arka Kapağı
 
 
Eski Kapağı
 
 


Kapak Tasarımı

 
Kore Kapağı
 


İhsan Oktay Anar'ın resmi internet sitesi: http://www.ihsanoktayanar.com/





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder